7 Mart 2008

Cicada

Le Cool'da yayınlandı

Justice, Digitalism, Tiga ve Mylo sevenler, size sesleniyorum! Cicada tam sizin dişinize göre! Aslında ucubik bir böcek olan Cicada, Londra çıkışlı Gus Gus’ın vokalistliğini yapmış hoş bir İzlandik bayan ve son derece yetenekli iki müzisyenden oluşan, pop hassasiyetiyle dans müziği icra eden başarılı bir grup. Blondie, Can, New Order, The Sugarcubes, The Cocteau Twins, Daft Punk ve Quincy Jones etkileşimli ama kendine has orjinal sound’a sahip Cicada Indigo’da olacak. Grup canlı performansla gecenin açılışını yapacak, DJ setiyle sabaha kadar sahneden inmeyecek. Bu hareketli geceye hazırlanırken hala dinlemediyseniz müzik otoritelerince çok tutulan grupla aynı adı taşıyan albüme kulak veriniz!

3 Mart 2008

Digitalism

Bu röportaj 23 Haziran 2008'de yapıldı, Basatap.com'da yayınlandı.

Daft Punk öncesinde, Almanya'nın parlayan yeni yıldızını, tabiri caizse geleceğin Daft Punk'ını dinledik. Digitalism, Daft Punk'ın muhteşem sahne gösterisi sebebiyle malesef biraz geri planda kaldı, ancak beklediğimden kısa süren performansları gayet keyifliydi. Konser öncesinde grup elemanları Jens ve Almanya'da doğup büyümüş olan Türk asıllı İsmail ile sohbet ettik.

digitalism
Konsere gelen çoğu insan 23 Haziran'da hayatlarının en iyi, en unutulmaz şovunu izledi. Benzerine tanık olmak belki de seneler alacak. Amsterdam'da 120 avro olan şovun biletleri, İstanbul'da 45 YTL'den satışa çıkarıldığı halde konserin, Avrupa'daki en düşük bilet satışına sahip olması biraz üzücü. FG 93.7'nin organizasyonunu üstlendiği Daft Punk konseri öncesinde Digitalism, seyirciyi hayatlarının en iyi performansına hazırlamakta oldukça başarılıydı.

Digitalism'in hikayesinin üzerinden kısaca geçelim. Yaşadıkları Hamburg kentinde bir plak dükkanında tanışan Jens "Jence" Mölle ve İsmail "Isi" Tüfekçi tarafından kurulan Digitalism, ilk demoları 'Idealistic'i Kitsuné'nin onları keşfetmesi üzerine yayınladı. Grubun gelecek vadediyor olmasını ise Daft Punk, Cassius ve Cosmo Vitelli gibi önemli isimlerin menajerliği üstlenen Pedro Winter ile anlaşmış olmalarına da bağlayabiliriz. Birçok önemli isme remix yapan, yaptıkları işler ünlü DJ'ler tarafından setlerine dahil edilen Digitalism'in 2007'de yayımlanan taptaze Idealistic albümü hakkında ise söylenecek olumsuz söz yok. Albümde, daha önce yayınlanan Zdarlight, Idealistic, Jupiter Room gibi parçaların dışında Pogo, I Want I Want gibi yeni parçalar öne çıkıyor. Dinlemediyseniz bir an önce bu şahane albüme kulak verin!

Konser öncesinde tesadüfi olaylar sonucu yakaladığım grup elemanlarının oldukça samimi ve mütevazi olduklarını belirtmek isterim. İsmail Tüfekçi, Hamburg'da doğmuş büyümüş olmasına rağmen, az  ve bozuk da olsa Türkçe konuşabiliyor. Türkiye'de hiç yaşamamış, ailesiyle her sene Konya'ya gelmiş, fakat son üç senedir süre gelen çalışmalarından ötürü son zamalarda bu gezileri biraz ihmal etmiş.

Sahne arkasına geçtikten sonra gelişen diyaloglar ise aşağıda.

MD: Öncelikle merak ettiğim şey, Alman bir grup olmanıza rağmen Fransız bir plak şirketine bağlısınız. Almanya'da bir çok elektronik müzik şirketi varken neden Kitsuné?
İ: Çünkü onlar bizimle çalışmak isteyen ilk şirketti. Almanya'daki ve dünyadaki bir çok plak şirketine çalışmalarımızı gönderdik ve Kitsuné hemen bizimle iletişime girdi. Gönderdiğimiz ilk parça ise Idealistic'ti.
J: Digitalism'i Digitalism yapan şeylerden birisi de Kitsuné'dir. 2005'te ilk tanıştığımızdan beri hep işlerimiz hakkında konuşuyoruz, Digitalism'e çok güveniyorlar ve beklentileri oldukça yüksek. Hatta Fransız bir plak şirketine bağlı olduğumuz için Almanya'daki konserlerimiz de pek yeterli değil ve dolayısıyla Almanya'dan çok diğer Avrupa ülkelerinde tanınıyoruz. Gerçi son albümle bu durum biraz değişti.

MD: Plak şirketi olarak Kitsuné'yi nasıl görüyorsunuz? Kitsuné'den çıkan diğer kayıtlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İ: Kitsuné bizce çok cool bir label!
J: Tek bir tarza odaklanmıyorlar, farklı bir çok tarz müziği bünyelerinde barındırıyorlar. Açık görüşlüler ve her zaman yeniliğe açıklar.
İ: Albüm kapaklarına bile baksanız farklı olduğunu görüyorsunuz. Bir sanat, moda (Kitsuné'nin sitesinde kıyafetler de satılıyor) ve müzik label'ı aslında Kitsuné.
J: Ayrıca sadece label sahibi olarak görmek yerine, kendilerini birer sanatçı olarak görüyorlar ve bence bu çok önemli.

MD: Yeni albümünüz Idealism'i yayınladınız. İnternette bir sürü olumlu eleştiri okudum ve bir tane bile olumsuz yorum görmedim. Hiç negatif geri dönüşler oldu mu?
İ: Kusura bakma bunu söylemem lazım, inan bir tane bile olumsuz geri dönüş olmadı! Her yorum olumlu yöndeydi. Basından bu kadar olumlu bir dönüş almak gerçekten çok çok iyi his.

MD: Peki bu kadar ilgiyi bekliyor muydunuz?
J: Hayır aslında böyle bir beklentimiz yoktu, çünkü bir albüm yayınlanmadan neler olacağını tahmin edemiyorsunuz, ama herkes albüm için çok heyecanlıydı, bir çok olumlu yorum aldık. Ne olacağını bilmiyorduk, bu kadarına şaşırdık.

MD: İsminiz Justice, Simian Mobile Disco, Klaxons, Shit Disco, Erol Alkan, The Presets gibi isimlerle sürekli anlıyor. Bu indie dance akımının bir parçası olarak, akım hakkında ne düşünüyorsunuz?
İ: Bence bu çok şahane bir şey, çünkü bir kaç sene öncesinde Avrupa müzik sahnesinde bu kadar çok grup yoktu. Şimdi bir çok yeni grup çıkıyor ve gruplar kitlelerce takip ediliyor. Bence indie dance süper bir akım ve dans müziğinin eskiden söylendiği gibi ölmediğinin de bir kanıtı. Birlikte anıldığımız isimler de zaten birlikte çalıştığımız ya da plak şirketimizin birlikte çalıştığı ve sevdiğimiz isimler.

MD: Peki dans müziğine devam etmeyi düşünüyor musunuz?
J: Aslında biz albümü dans albümü olarak görmüyoruz. Elektronik müzik evet, insanlar o parçalarla dans edebiliyor, ama özellikle DJ'lerin çalabileceği türden parçalar yapmaya çalışmadık.

MD: Digitalism için gelecek planlarınız nedir? Başarılı bir albüm yayınlamış olmanız ikinci albüm için üzerinizde baskı oluştuyor mu? Çünkü bir yerde şimdiden ikinci albüm çalışmalarına başladığınızı okudum.
J: Aa bu doğru değil!
İ: Aslında söylediğimiz şey albümdeki son parça Echoes'un gelecekte yapacaklarımıza dair bir ipucu olduğuydu. Şu anda yeni bir canlı şov üzerine odaklanmış durumdayız. Belki bir yıl sonra yeni albüm gelir, şu anda kimse bilmiyor ve biz de bunun üzerine çok düşünmüyoruz. Dediğim gibi canlı performanslarla ilgileniyoruz şu anda, yazın bir çok festivalde çalacağız ve programımız da oldukça yoğun. Bu üzerine çalıştığımız yeni şovla birkaç ay sonra insanları daha çok şaşırtmayı hedefliyoruz.

MD: Solo ve/veya yan projelerinize devam edecek misiniz? Jens'in bu yönde çalışmalarının olduğunu biliyorum, Palermo Disko Machine isimli projesi var mesela.
İ: Aslında benim bazı yayınlanmamış kayıtlarım var , ama biraz beklemeyi tercih ediyorum. Her gün yeni bir parça yapabilirsiniz, bu çok önemli değil.
J: Evet, her kaydımızı çok önemli görmüyoruz , çünkü sadece eğlence için yapıyoruz. Yakında yeni şeyler yayınlarız tabii, ama şu anda turla ilgileniyoruz.

MD: Geçen sene İstanbul'da çalmıştınız, nasıldı?
İ: Ah evet, Indigo'da çaldık. Çok keyifliydi, çünkü daha çok vaktimiz vardı (bu gelişlerinde uçaktan indikleri gibi soundcheck'e geldiler, ertesi gün de sabah erkenden ayrıldılar) ve geleneksel Türk restorantına gittik. Jens orayı görünce oldukça şaşırmıştı, çünkü insanlar masaların üzerinde göbek atıyordu. Müziğin sesi oldukça yüksekti ve restaurantlarda böyle bir şey olmasına pek alışık değil.
J: Almanya'da da Türk restaurantları olmasına rağmen orjinali yerinde görmek farklıydı, gerçekten çok eğlendik!

MD: (İsmail'e) Almanya'da doğup büyümüş bir Türk olarak İstanbul'da çalmak senin için nasıl bir duygu?
İ: Çok güzel, çünkü çaldığımız müziğin yükselişte olduğunu görüyorum. İstanbul moda ve müzik açısından gerçekten 'cool' bir şehir. Birçok insan İstanbul'da bu kadar iyi underground kulüpler ve DJ'ler olduğunu bilmiyor. İnsanların konserlerde, kulüplerde kimin çalıyor olduğunu biliyor olması ilerlemenin bir göstergesi.

MD: Şu aralar ne dinliyorsunuz? Hangi sanatçılar, gruplar ve plak şirketleri?
J: Avrupa'dan bir dans projesi var, 95 ya da 96'dan kalma, Star Wash isimli. 'Strong Like a Lion' diye bir parçaları var. Çok eğlenceli, şu ara o parçaya takılmış durumdayım.
İ: Aa evet ilk parçaları da Disco Fans idi.
J: İngiltere'den Hadouken! isimli grubu çok beğeniyoruz. Aslında şu ara iyi müzik yapan çok fazla grup var. Her gün yeni iyi bir grup keşfediyoruz.
İ: Label'lara gelecek olursak, ben label'lara odaklanmıyorum açıkçası. Müziğin kendisi benim için daha önemli. Domino'dan ya da Matador'dan bir sanatçıyı beğeniyorsam o şirketlerden çıkan her şeyi alacağım diye bir şey yok. Evet bazı label'lardan çıkanları otomatik olarak dinleyip alıyorsun. Domino gibi, Metro Area gibi favorimiz olanlar da var tabii.
J: Yine de label'ları pek önemsemiyoruz, label'lara odaklanmak sıkıcı.
İ: Mesela Kitsuné'de farklı bir çok sound var, ama bazı label'larda hep aynı sound olduğundan yeni bir şey çıkardıklarında farklı bir albüm olmadığını tahmin edebiliyorsunuz, dolayısıyla dinlemeye tenezzül etmiyorsunuz.

MD: Daft Punk'la daha önce sahneyi paylaştınız mı? Paylaştıysanız nasıl bir duygu Daft Punk'la aynı sahneyi paylaşmak, eski hayranları olarak?
J: Evet geçen sene. Çok cool ve iyi insanlar, çaldıktan sonra onların şovunu izlemek çok keyifli oluyor. Sahne her zaman çok büyük ve etkileyici.

MD: Daft Punk remix'leri yaptınız, peki Daft Punk remixleriniz hakkında nasıl bir yorumda bulundu?
J: Çok beğendiler, label da oldukça beğendi remix'lerimizi.
İ: Zaten çok büyük ve güçlü bir grup olduğu için beğenmedikleri remix'leri yayınlayamazsınız. O yüzden remix'lerimizin yayınlanması bizim için çok büyük bir anlam ifade ediyor.
J: Ayrıca albümümüzü de beğendiler, Kitsuné'nin ofisine gelip (Paris'te) birkaç kere dinlediler ve "İyi iş çıkarmışsınız çocuklar" bile dediler.

MD: Son olarak, müziğin yasal olmayarak indirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
İ: Şu sıralar herkesin bildiği gibi albüm satmak oldukça zor. Herkes indirmeyi tercih ediyor, biz bunun iyi bir reklam olduğunu düşünüyoruz. Ne de olsa parçalarımızı beğenen insanlar konserlerimize geliyor.
J: Bu aralar insanların konserlere gelip iyi vakit geçirmeleri, plak satışından çok daha önemli. Biz satışlarımızı çok da fazla önemsemiyoruz, insanların konserlerimize gelmeleri bizi daha çok mutlu ediyor. Tabii ki satışlarımızın da iyi olmasını isteriz, zaten sıkı hayranlarımızı her zaman alıyor.

Jay mi Pablo mu?

Bu röportaj 8 Haziran 2008'de yapıldı, Basatap.com'da yayınlandı.

House müziğin önemli isimlerinden Jay West aka Pablo Sebetta’yı, Crystal’da çalmadan önce soru bondardımanına tuttuk. Yeni hastalıktan kalktığı için biraz yorgun gözükse de Jay, Crystal öncesi Dinamo'nun stüdyosunda da bir saat boyunca çaldı ve sonrasında neşeli tavırlarıyla sorularımızı cevapladı.

jay west
MD: İsmin Pablo Sabetta olmasına rağmen neden Jay West ismini kullanıyorsun? Bu isim nerden geliyor? Sana hangi isminle hitap edelim?
JW: Bana Pablo demen beni çok daha mutlu eder, çünkü ismim bu. Jay West ismini daha Amerikan bir sound'u olduğu için kullanıyorum, daha global bir isim. İsmim Pablo Sebetta olduğu için bir çok insan telaffuz etmekte zorluk çekiyor. Uyduruk bir isim geldiği belirli bir yer yok, Amerikan pazarı için çok uygun.

MD: Hala Arjantin’de mi yaşıyorsun?
JW: Evet Rosario Ajantin’de yaşıyorum. Çünkü ülkemi çok seviyorum ve başka bir yere taşınmaya henüz hazır değilim.

MD: Arjantin’de müzik ortamı nasıl peki?
JW: House müzik ortamı olduğunu pek söyleyemem. Elektronik müzik var, ama progressive, techno, trance ve house gibi tarzları aynı kulüplerde duyabiliyorsunuz. İnsanlar daha bir tarz seçip onu tanımlamaya hazır değil. Aslında bu iyi de bir şey, çünkü Creamfields gibi kulüplerde house müzik çalabiliyoruz, ama sadece house fanlarına çalamadığım için biraz yalnız hissetmiyor da değilim!

MD: Neden tek bir plak şirketiyle anlaşmak yerine farklı birkaç şirketle çalışıyorsun?
JW: House müzikte hep bağımsız (indie) plak şirketleriyle çalışıyoruz. EMI ya da Sony gibi büyük plak şirketleri daha büyük bütçelere sahip oldukları için turlar ve merchandising’e ve bütün sürece para yatırabiliyor. Bağımsız plak şirketleri 1-2 ayda bir plak yayınlayabiliyor. Bu sebeple sanatçılar olarak house müziğin farklı varyasyonlarını yakalamış plak şirketlerine müziğimizi dağıtıyoruz. Kendi plak şirketim de var, kendi şirketimden de müziğimi yayınlıyorum ama bazen müziğimi farklı sound'ları olan şirketlerden çıkartmayı tercih ediyorum.

MD: Biyografinde kendine özel bir tarzın olduğu yazıyor, nasıl bir tarz bu?
JW: Biraz Arjantinli olmamdan kaynaklanıyor bu. Daha geniş bir seyirciye çalmaya alışığım. Minimum2.000 kişilik mekanlarda çalıyoruz, bu 15.000'e kadar çıkabiliyor. Bu sebeple tarzım tipik Amerikan DJ tarzından farklı. Underground house dünyasında çoğu DJ aynı parçaları çalar. Ben daha farklı, daha eklektik, geniş kitlelere daha uygun olduğunu düşündüğüm bir tarzım var. Bu sebeple sound'um biraz daha funky ve disco için ve organik enstrümanları da müziklerimde kullandığım için house müziği çok dinlemeyen insanlar bile bir şeyler kapıp dans edebiliyor.

MD: 4 yıl boyunca Miami’deki Winter Music Conference’a (WMC) katıldın. Buradaki tecrübelerden biraz bahseder misin?
JW: WMC birlikte iş yaptığın ya da yapabileceğin insanlarla tanışmak için çok iyi bir fırsat. Plak şirketi sahipleri, DJ’ler ile tanışmak ve tecrübeleri paylaşmak açısından çok önemli. Parti etkinliği olarak görmüyoruz WMC’yi pek; networking, plak şirketlerinden yeni müzikler almak, kendi müziklerimizi diğerleriyle paylaşmak için gidiyoruz. İlginç olan şey bu işle ilgili tanışmak istediğin herkes gerçekten orada oluyor! Partiler açısından çok iyi olduğunu söyleyemem, çünkü o kadar çok parti oluyor ki onları doldurmakta güçlük çekiyoruz.

MD: House dışında ne dinlersin?
JW: Dinlediklerimin sadece %20’sinin house olduğunu söyleyebilirim. Geriye kalanlar world music, çok bilinmeyen gruplar, disco, pop… House müzik öyle ki diğer tarzları da dinlemek yararlı oluyor.

MD: Peki yeni favorilerin neler?
JW: Jamie Cullum’u ve Jamie Lidell’i çok seviyorum. Bu yeni grup Justice harika. Aklıma başka gelenler Brooklyn Funk Essentials, Dorfmeister... Biraz old school bir insan olduğum için 80'leri çok sevdiğimi de söylemeliyim.

MD: En çok seni etkileyen ve unutamadığın performanslardan bahseder misin?
JW: En sevdiğim performanslar Arjantin'de Rosario’da oldu, havuz partileri yapıyorduk, orada ilk havuz partilerini biz yapmaya başlamıştık. Akşam 8’den sabah 7’ye kadar süren çok çılgın partilerdi. Açık havada en iyi arkadaşlarımla birlikte olduğumdan dolayı en keyifli performanslarım bu havuz partilerinde oldu diyebilirim, ama maalesef artık havuz partileri çok yapılamıyor polis yüzünden, çünkü polisler elektronik müziği uyuşturucuyla bağlantılı görüyor. Her ne kadar bu yarı doğru olsa da kullanmayanları rahat bırakmaları lazım.

MD: Müzik dışında ilgi alanların nedir?
JW: Futbolu çok seviyorum, takımımı takip etmek için her yere giderim. Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Çok spor yapıyorum. Politik konularda okumayı seviyorum.

MD: Ee yeni projeler var mı?
JW: Oldukça var aslında. Şu ara burda Türkiye’deki arkadaşlarımla Funkfield’dan bir şeyler yayınlamayı konuşuyorum. Kendi şirketimden çıkaracaklarım var, Agave Recordings’den var, birçok remix çalışması var. Müzik yayınlamanın zor olduğu dönemde birçok iş yapabildiğim için kendimi çok şaslı hissediyorum.

MD: İstanbul’a gelmek burda dolaşmak nasıldı?
JW: Harikaydı. Çok samimi söylüyorum, geldip de en çok sevdiğim yerlerden birisi burası. Doğu kültürünü de görmüş olmak mutlu etti beni. Aslında burası biraz da Arjantin gibi, çünkü Avrupa ve Amerika’da insanlar daha soğuk. Burada gerçekten kendimi evimde gibi hissediyorum. Şehrin güzelliğine de diyecek şey yok, gerçekten mükemmel. Umarım en yakın zamanda tekrar gelirim.

MD: Aslında biraz bahsettin ama, Funkfield ile bağın nedir? Nasıl tanıştınız?
JW: Miami’de Uğur’la (Bayram) tanıştım, WMC’de. Ayrıca Los Angeles’ta görüştük bir parti için beni çağırmışlardı. Ayrıca Discouraged Ones’ın da büyük bir hayranıyım. Uğur’la tanıştık, konuşmaya başladık ve şimdi burdayım, çok iyi projeler üretme yolundayız. Kendi plak şirketim için de Gür’le (Discouraged Ones) çalışmayı planlıyorum, bakalım neler çıkacak.

MD: Kendi plak şirketin Flavor Recordings’de işler ne alemde?
JW: Birçok şirketin yaşadığı gibi dağıtım sorunu yaşıyoruz. Canlı müzik gibi yeni orjinal projelere imza atmayı planlıyoruz. Bang Bang isimli yeni bir grupla yeni anlaştık, Güney Afrika’dan, vokali oldukça iyi. Benim yeni EP’im çıkacak, ilginç remix'ler olacak içinde. Arjantin’den arkadaşım Manuel’in yeni çalımalarını yayımlayacağız. Kinky Movement, Little Man, Avustralya’dan Lemon X gibi yeni sanatçıların da işleri Flavor’dan çıkacak. House müzik tekrara çok açık olduğu için seçimlerimizde plak şirketi sahipleri olarak dikkatli olmaya çalışıyoruz. Bu yüzden Güney Amerika, Güney Afrika ve Avustralya gibi ülkelerden isimlerle anlaşıyoruz.

Justin Long ve house

Bu röportaj 1 Haziran 2008'de yapıldı, Basatap.com'da yayınlandı.

Chicago-house’un öncülerinden Justin Long’u İstanbul’daki performansından önce yakaladık.

Chicago-house müziğinin öncüsü olmak kolay olmasa gerek, bu ünü kazanmak için Justin Long az çalışmamış tabii. Justin DJ'liğe daha sadece 15 yaşındayken başlar. İlk müzikal etkileşimleri Joy Division, Depeche Mode ve Sex Pistols olan Justin, 1988 yılı itibariyle house müziğini WBMX radyosunda keşfeder. 90’ların başında Derrick Carter, Cajmere ve Traxx gibi isimlerle ülkesindeki bazı etkinliklerde DJ'lik yapar. 99’da ise Chicago’nun Q101 Sonic Boom Radio'sunun kurucusu olur ve A.B.D.’deki en uzun süre yayımlanan mix showunu gerçekleştirir, programıyla 70.000 kişilik dinleyiciye ulaşır. A.B.D., Kanada, Meksika ve Avrupa’daki ziyaretlerine devam ederken İngiltere’deki Back to Basics, Sub Club, Sankey’s Soap ve Scuba gibi önemli kulüplerde çalar. Ayrıca ülkesinde kendi plak şirketi .Dotbleep’in gecelerini düzenler, bu gecelerde Traxx, Huggy (UK), Dan X, Natural Rhythm, Paul Woolford ve Lance DeSardi gibi isimler ağırlanır. DJ Dan X’le No Assembly Firm adı altında bir çok çalışmaya imza atar.

Justin Long 1 Haziran’da Funkfield Label Nights kapsamında Crystal’da performans sergilemek için İstanbul’a geldi. Funkfield house müzik plak şirketi olması dışında İstanbul’da böyle organizasyonlara ev sahipliği yapıyor, yakından takip etmekte fayda var, zira Dinamo DJ’lerinden Discourages Ones (aka Gür Özşahinoğlu) ve Uğur Bayram’ın kurduğu ve devam ettirdiği Funkfield’dan yeni haberler kulağınıza gelebilir.

Justin Long performans vereceği gün öncesinde de Dinamo’daki canlı yayın için bir saatliğine stüdyoda  pikapların başına geçti. Onun da öncesinde Dinamo’nun ofisinin bahçesinde yavru kediler peşinde koşan Justin Long’u röportaj yapmak için yakaladım!

MD: Dün gezerken çok sayıda fotoğraf çektiğini duydum. İstanbul’u nasıl buldun?
JL: Evet evet, çok iyi vakit geçiriyorum. Yemekler şahane, İstanbul'un manzarasına bayıldım. Beklediğimden ve kafamda canlandırdığımdan çok daha farklı. 

MD: Sana müzik endüstrisindeki dijital ortamla ilgili fikrini sormak istiyorum. Bildiğin gibi güncel bir konu.
JL: Bu gelecekle ilgili bir konu. Eğer geçmişe, müzik ve kayıt tarihine genel olarak bakacak olursak, her zaman ilerleme görüyoruz. En ilkel kayıttan 8 parçalık kasetlere, plaktan CD’lere ve şimdi de sıra dijitalde. Bu konu sadece ileriye gidişle ilgili. Teknoloji bütün olarak çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Sadece olayların evrimi olarak görüyorum konuyu, olması gerekenler oluyor.

MD: Yeni projelerin nasıl gidiyor? Yeni neler var?
JL: No Assembly Firm için Derrick Carter’ın Beat adlı parçasının remix'ini yeni bitirdik. Şu sıralar solo çalışmalarda pek ilgilenemedim, daha çok DJ’lik yapıp gezerek, label’ımla ve Chicago’daki Smart Bar’da çaldığım gecelerle ilgilenerek geçirdim zamanımı. Ama şimdi stüdyoya geri dönüyorum ve bu çalışmaların sonunda yeni şeyler çıkacak.

MD: Label’ında işler nasıl gidiyor?
JL: Her şey gayet iyi gidiyor ve bundan dolayı çok mutluyum. Çok güzel projelerimiz gerçekleştirdik; Natural Rhythm, Sawtooth Sucka, Swag, Johnson & Heather gibi kayıtlarını yayınlamaktan heyecan duyduğum isimlerle çalışıyorum.

MD: Sound'unu ve stilini nasıl tanımlarsın?
JL: Bilemiyorum, sadece sevdiğim parçaları kapıyorum. Punk rock, hip-hop ve acid house dinleyerek büyüdüm. Müzikteki sınırlamalara bakmamaya çalışıyorum sadece sevdiğim şeyleri çalmaya çalışıyorum. Belirli türlere karşı önyargılı olmamaya çalışıyorum.

MD: Peki Chicago’da ortam nasıl?
JL: Bence Amerika’da ortam büyük ölçüde değişti. Bu 11 Eylül’den sonra oldu, çünkü insanların maddi durumu oldukça etkilendi ve insanlar eskisi kadar kulüp gecelerine dahil olamıyorlar. Ayrıca bir kulübe gitmek ve içmek için en az 21 yaşında olmanız gerekiyor. İnsanların kafaları MTV ve ticari hip-hop ile o kadar çok kirlenmiş durumda ki, 21 yaşında ne duymak istediklerini biliyorlar. Eski köpeğe yeni marifetler öğretmek kolay değil. Ben bunun büyük bir problem olduğunu düşünüyorum, ama Chicago’da underground bir ortamımız olduğunu söyleyebilirim. Chicago’nun güçlü yanlarından biri de orda bulunan mekanımız Smart Bar. Chicago’daki son tutunan underground kulüp denebilir, çok uzun zamandır varlığını sürdürüyor. Çok iyi bir yönetimi var, mekan çok güzel, underground müzik var. Bence house müziğin çok önemli merkezlerinden biri.

MD: Funkfield ile ortak projeler üretmeyi düşünüyor musun?
JL: Evet birlikte bir şeyler yapmak hakkında konuşuyorduk. Gelecek projelerim arasında şu anda. Müziğe inanan daha fazla insana ihtiyacımız var şu anda ve müziği ilerletebilecek. Daha çok farklı ses duymalıyız ve bu anlamda Funkfield’ı pozitif bir oluşum olarak görüyorum.

MD: Şu ara en çok hangi plak şirketlerini takip ediyorsun?
JL: Şu ara Made To Play’i beğeniyorum, sonra Front Room, o da oldukça iyi bir plak şirketi. Mosfeory adlı iyi bir tekno müzik şirketi var. Dirty Birds Amerika’dan iyi bir plak şirketi. Utencil ve kesinlikle Odroy. Şu anda aklıma bunlar geliyor. Bu ara çok fazla alanda müzikler dinliyorum, Beatport’a girip farklı çılgın müzikler buluyorum.

Le Cool İstanbul seçmeleri

Ağustos 2007'den beri yazdığım Le Cool yazılarımdan seçmeler...

Joakim
Ed Banger'cılar şehrimizde fink atarken Kitsuné'ciler durur mu hiç? Sevimsiz 14 Şubat gününü atlatmamızın ardından Joakim "yalnız kalpler"i electro setiyle Babylon'da buluşturuyor. Amerika'daki bir şovuna kar yüzünden yetişemeyen Joakim bu duruma küfrederken, bizim temennimiz eriyen karın en azından bu Cumartesi gecesi geri gelmemesi. Fransız DJ ve prodüktör Joakim'in performansını vejeteryanlara da tavsiye eder, iyi eğlenceler dileriz!
Le Cool İstanbul 067 21-27 Şubat 2008

The Elektons
Senenin en seksi İngiliz dans kaydı bize ait diye iddialı bir çıkış yapan The Elektrons; Batı İngiltere'nin kirli sound'unu, Kuzey'in fütüristik disco ve soul'unu 30 yıllık groove ve asit kökenli underground kültürüyle birleştirmesinin sonucunda "Red Light, Don't Stop"ı yarattı. Manchester'ın salaş bir bodrum kulübünde isim yapan ikili, herkesin çalmadığı az bilinen parçaları çalmaya çalışmak gibi elitist bir tavra hiç sahip olmadı. Missy Elliot, The Neptunes, hatta Beyonce gibi isimlere olan hayranlıklarını gizlemedi. Özetle mainstream duyarlılığına sahip underground duruşlarıyla The Elektrons hakettiği ilgili müzik basınından ve dinleyicilerden gördü. Sıra sizde.
Le Cool İstanbul 067 21-27 Şubat 2008

Kavinsky
Electro’cular olarak en mutlu günlerimizi yaşıyoruz şu son birkaç aydır. Senenin en gözde Fransız plak şirketi Ed Banger’ın sanatçı tayfası bir bir ülkemizi ziyaret edip duruyor. Uffie, DJ Mehdi, SebastiAn derken şimdi de Kavinsky fırtına gibi değil kasırga gibi esip Indigo’nun tozunu dumana katacak. Justice de gelirse artık insan ne bekler ki hayattan? Bir Rus edebiyatçı adını çağrıştıran Kavinsky, Vincent Belorgey’in takma adı ve son derece karizmatik illüstrasyonları olan sanal personası. Teddy Boy ve 1986 EP’leri Mr. Oizo, SebastiAn remix’leriyle tadından yenmeyen; ayrıca prodüktör olarak da sükse yapan Kavinsky son dönem Fransız elektronik müzik sahnesinin potansiyel fenomeni.
Le Cool İstanbul 065 7-13 Şubat 2008

Diesler Live Experience
Çok alıştık hepimiz şu DJ set olayına. Alıştıkça canlı müzikten aldığımız tadı yavaş yavaş unutur olduk, ama hepimiz biliyoruz ki canlı sergilenen performansın yeri çok ayrı, çok daha derin ve etkileyici. Bırakın bu gece sarhoş olup ne dinlediğinizi bile hatırlamayacak kadar kendinizden geçmeyi, 9 kişilik ekibini arkasına alıp gelen Diesler'e kulak verin. 20 yaşında Radio 1 tarafından keşfedilen yetenek Diesler’in hip-hop, nu-jazz ve funk yorumunun büyüsüne kendinizi teslim edin.
Le Cool İstanbul 065 7-13 Şubat 2008

Vitalic
Vitalic, Indigo'nun şu ana kadarki en efsanevi gecelerden birini yaşatan ismin ta kendisidir. (Buradan o geceden bahsederken ağzının suları akan, anlata anlata bitiremeyen Le Cool yazarı Orkun'a selam ederim.) Ve Vitalic bu geceyi tekrarlamak, hatta daha iyisini sizlere sunmak için tekrar İstanbul topraklarına ayak basacak. My Friend Dario, Poney ve Bells gibi insanı kendinden geçiren kulüp hitlerinin yaratıcısı prodüktör Pascal Arbez için Vitalic, kendini beklentilere aldırmadan ifade etmesini sağlayan bir persona. Techno'yu deneysel bir yaklaşımla synth'lerle birleştiren Vitalic kusursuz şovuyla çok talep görmesine rağmen, şovlarının özel olmasını istediği için her teklifi kabul etmiyor. Kendinizi şanslı hissedip Vitalic'i kanlı canlı izleme fırsatını kaçırmamanız için daha fazla diyecek yok.
Le Cool İstanbul 064 31 Ocak-6 Şubat 2008

Skream & Benga
2000'li yılların başında Londra'da yeşeren İngiltere garaj sahnesinin dans müziğe cevabı olarak tanımlanabilecek bir akım dubstep. Ammunition Promotions tarafından türetilen dubstep; karanlık modu, aksak ritimleri ve bass'a vurgusuyla farklı bir tarz. Pitchfork ve Wire gibi mecraların da desteğiyle İngiltere'den dünyaya hızla yayılan akımın mimarı olarak nitelendirilen Skream (ki kendisi daha 21 yaşında!) ve diğer bir temsilcisi olan Benga ile dubstep'i İstanbullu dans tutkunlarına sevdirmeye kararlı. Farklı lezzetleri tatmak denemek için Indigo sizi bekliyor.
Le Cool İstanbul 064 31 Ocak-6 Şubat 2008

Shaman AfroCuBrasil
Fania All Stars, Youssou N'Dour, Orishas, Jorge Ben, Ozomatli, Ibrahim Ferrer, Tony Allen... Biliyoruz, tipik bir Taksim gecesinde eğlenmeye çıktığınızda duymayı beklediğiniz isimler değil. Fakat bu kıpır kıpır müzikler eşliğinde yeni dans figurleri uydurmanız da çok olası! İstanbul'un tek dünya müziği kulübü olan ve 2005 yılında kapanan Shaman, dünya müziğiseverleri mutlu etmeye son sürat devam ediyor. Geçtiğimiz ay Ghetto'da gerçekleşen bol coşkulu, bol danslı ve eğlenceli partinin ardından ikincisinin müjdesini veriyoruz. AfroCuBrasil gecesinde Afro-Küba, Brezilya ve Afrika müziğinin en iç gıdıklayıcı ritimleri, ShamanSoundCoop. DJ'lerinin deck'lerinden katılımcılara ulaşacak. Shaman tarzı bir eğlence için Ghetto'ya davetlisiniz!
Le Cool İstanbul 064 31 Ocak-6 Şubat 2008

Gregor Tresher
Bu senenin hit parçalarından "A Thousand Nights"ın adını bilmeyenleriniz olabilir ama duymayayanız olmadığına eminiz. Parçayla aynı adı taşıyan albüm elektronik müziğin algoritmalarını modernize eden 30 yaşındaki Alman DJ prodüktör Gregor Tresher'ın şaheseri. Müzikal kökeni olarak electro'yu gösteren Tresher, Alman teknosuna estetik bir bakış getiriyor. "Electro katkılı techno" setiyle Indigo'da farklı bir gece sizi bekliyor olacak. Gecenin açılışında ve kapanışında ise FG 93.7'den Tresher'ın yanına en çok yakışacak Türk ikili Alican & Soner sizlere eşlik edecek.
Le Cool İstanbul 062 17-23 Ocak 2008

Gilles Peterson
Gilles Peterson'a kendini tanıtırken kullandığı "noktaları birleştiren kişi" tabirinden daha giden bir tanımlama herhalde yapılamazdı. Jazz'dan funk'a, hip-hop'dan dans müziğine kadar farklı türleri kusursuz bir şekilde bir araya getirmedeki ustalığıyla Peterson "müzik gurusu" olarak da anılmayı sonuna kadar hakediyor. Son derece kaliteli, şehirli ve sofistike bir DJ olan Gilles Peterson kendisine yakışır bir setle yine kendisine yakışacak şıklıkta bir mekan olan Otto Santral'de Lounge 102 organizasyonuyla performans sergileyecek. Meraklılarına Gilles Peterson'un Çarşamba günler BBC Radio 1'de yayınlanan ve on binlerce dinleyiciye ulaşan Worldwide programını, ayrıca kendi web sayfasındaki podcastleri şiddetle tavsiye ederiz.
Le Cool İstanbul 062 17-23 Ocak 2008

SebastiAn
Fransa’nın 2007’ye damgasını vuran en eğlenceli plak şirketinden Ed Banger’ın ağır toplarından SebastiAn ve Vicarious Bliss 2008’in ilk Cumartesi gecesinde Indigo'da! Daft Punk gibi isimlere yaptığı remix'ler bir yana kendi prodüksiyonlarıyla da dikkat çeken SebastiAn electro setiyle şahane bir gece vadediyor. Vicarious Bliss de remix’leriyle ve setleriyle Ed Banger’ın sanatçıları arasın da önemli bir yere sahip. Açılış ise FG 93.7’nin yükselen yıldızları Ali & Ozan’a ait. Gecede dağıtılacak ücretsiz shot’lar neşenize neşe katacak!
Le Cool İstanbul 060 3-9 Ocak 2008

Nathan Fake
FG 93.7, Indigo’da en kalabalık gecelerini yaşattıran serisinin son ayağında cici mi cici bir DJ’i konuk ediyor. Birbirinden dengesiz ama bir o kadar kaliteli kayıtlarıyla genç yaşına rağmen kendisini ispatlayan, soy isminden farklı olarak “gerçek” bir başarı elde eden Nathan Fake, 2007’nin ortasında başladığı canlı techno performasını İstanbul’da ilk kez sevenleriyle buluşup sergileyecek. Ancak uyarıyoruz. Ambient’ten IDM’e, house’tan techno’ya her telden çalma potansiyeli olan, tempoyu bir düşürüp aniden yükselterek dinleyicisini şaşırtan Nathan Fake aşk havuzunda kendini boğarken (bkz. Border Community’den çıkan Drowning in a Sea of Love) sizi de çekebilir.
Le Cool İstanbul 058 20-26 Aralık 2007

The Disco Boys
Birbirleriyle uyum içinde olan kıyafetleri, saçları ve misyonlarıyla sıradan bir DJ ikilisinin çok daha ötesine geçiyor The Disco Boys. 1995 yılından beri bir arada çalan disco house ikilisi Raphael ve Gordon Technics 1210'un arkasına saklanan ruhsuz DJ'lerin aksine kendilerini "entertainer" olarak görüyor. Dans etmeyen insan görmek onları son derece sinirlendirdiği için böyle bir ortamın oluşmasına asla izin vermiyorlar! 10 senelik dans pisti tecrübelerini Indigo'da konuşturacak olan The Disco Boys'u dinlemeye en parlak en renkli bayram cicilerinizle, özellikle bayanların tercihen bol simli makyajlarıyla gelmesi önemle rica olunur.
Le Cool İstanbul 058 20-26 Aralık 2007

Digitalism
Fransa’nın en eğlenceli sanatçı kadrosuna sahip Kitsuné’nin (Klaxons, Simian Mobile Disco, Hot Chip vb.) parlayan yıldızı Digitalism, yazın yayınladığı ‘Idealism’ ile senenin en iyi albümlerinden birine imza atmıştı. Ufak tefek bir adam olan Alman Jens “Jence” Mölle ve Jence’in yanında boyu posuyla biraz komik duran Türk asıllı İsmail “Isi” Tüfekçi Hamburg’da bir plak şirketinde tanıştıklarında son zamanların en eğlenceli kulüp hitlerini yaratacaklarından henüz habersizdi. Zdarlight, Idealistic, Jupiter Room gibi parçaların yakaladığı başarı ile Digitalism – abartılı bir nitelendirme olsa da – “geleceğin Daft Punk’ı” yakıştırmasına layık görüldü. Daha yiyecekleri çok ekmek fırın olsa da bu çocuklarda kesinlikle iş var! Enerjik bir gece için Digitalism ve Indigo kesinlike doğru bir seçim.
Le Cool İstanbul 051 1-7 Kasım 2007

2 Mart 2008

En eğlenceli new rave!

2007 yazında yazıldı

Modular Recordings'in son yıldızı, İngiltere'nin en taze ve cool grubu, yazın en eğlenceli albümü. Karşınızda New Young Pony Club.


New rave terimi ortaya çıktığından beri son zamanların en popüler tarzlarından biri oldu. Anavatanı İngiltere olan ve new wave, indie dance, disco punk, post punk, indie rock'ın karışımı olan bu türün, en tanınan örneği ise şüphesiz Klaxons. New rave'in diğer temsilcileri olarak Hadouken!, Shitdisco, The Sunshine Underground, CSS ve Hot Chip gibi gruplar da örnek verilebilir. Ancak yazımın konusu Londra çıkışlı, beş kişiden oluşan ve new rave etiketine belki de en çok yakışan isim; New Young Pony Club.

Tahita ve Andy tanışma hikayelerinden bahsediyor... Tahita, Andy ile tanışmadan önce bir chill-out grubundaymış ve dans edilmesine izin verilmemiş; ki sahnede her zaman hayranı oldukları Iggy Pop gibi görünmek isteyen bir insandan bahsediyoruz. Andy ise mutlu olmadığı bir gruptaymış ve tanıştıkları zaman aralarında karşı konulmaz bir bağ oluşmuş.

İlk başta garip ve eğlenceli bir hava yaratmak için 'Pony Club' ismini benimseyen grup elemanları, İrlandalı bir grubun da aynı ismi kullanıyor olmasından dolayı daha yeni, daha genç, daha acayip ve daha da eğlenceli bir isim arayışına girmişler ve sonunda New Young Pony Club ortaya çıkmış. Grupta Tahita vokallerin, Andy gitarın, Igor basın, Lou klavyenin ve Sarah da baterinin başında.

NYPC'nin sound'u CSS'le karşılaştırılabilir, ama NYPC CSS'ten çok daha karakteristik bir duruşa sahip. 2005'te Londra'da kurulan grup, Tirk Recordings'ten 'The Get Go' ve 'Ice Dream' isimli sınırlı sayıda (sadece 500 adet) basılan EP'lerini yayınladıktan sonra The Presets, The Whitest Boy Alive, Wolfmother ve Cut Copy'nin Avustralyalı plak şirketi Modular Recordings tarafından keşfedildi.

Modular Recordings'in grubu keşfetmesi üzerine daha önce yayınlanan iki EP, 2006 yılında daha çok sayıda bastırıldı. Grubun parlamasını sağlayan 'Ice Cream'in sözleri kadınların genel olarak nasıl algılandığını eleştirel bir yaklaşımla anlatıyor; bunu yaparken de hem zihni, hem kalbi hem de ayakları harekete geçirmeyi beceriyor. 'Ice Cream' hitinin DJ Mehdi, Van She ve Comets remix'lerinin dahil olduğu 'New Young Pony Club EP'si de grup kısa zaman önce diskografisine dahil etti. NME'nin organize ettiği, Klaxons ve CSS'le birlikte çıktıkları turne ise grup için oldukça başarılıydı ve artık durmak yoktu, çünkü yeni bir albümün de zamanı gelmişti.

Beklenen albüm

'Fantastic Playroom' Temmuz 2007'de yayınlandı ve bu albümle, Pitchfork Media tarafından 10 üzerinden 8.2'lik bir puana ve müthiş yorumlara layık görüldü NYPC. Tüm bunların sonucunda ise, 2007 nin en çok bahsi geçen ve canlı performansları şiddetle tavsiye edilen gruplarından biri haline geldi.

Tahita şarkı sözlerinin kışkırtıcı yanını vurguluyor; hem entelektüel hem de cinsel anlamda. Ve soruyor, neden nakaratına eşlik edilebilecek bir şarkı aynı zamanda oturup düşündürtecek, aşık olma hissini ya da dans etme isteğini uyandıracak hatta tüm bunları aynı anda bile tetikleyebilecek güçte bir etkiye sahip olamasın? İşte Fantastic Playroom'daki parçalar da tüm bunların aynı anda gerçekleşebileceğini kanıtlıyor.

Say Hello!

Uzun zamandır, ağırlıklı olarak müzik üzerine yazdığım yazılarımı artık bir yerde toplamanın zamanı geldi...