11 Aralık 2008
Little Boots'tan yeni mix
20 Kasım 2008
Swayzak Indigo'daydı...
13 Kasım 2008
Phonem videoları
6 Kasım 2008
Bu cumartesi Digitalism
Son iki yılda yıldızı parlayan adam Sonny J
5 Kasım 2008
Kitsuné Maison 6 teaser video
Robots In Disguise
3 Kasım 2008
Gamma Ray
2 Kasım 2008
İlkler özel midir?
23 Ekim 2008
Hayal ile mini röportaj
16 Ekim 2008
Haftasonu
15 Ekim 2008
11 Ekim 2008
Amanda Palmer'ı kim öldürdü?
10 Ekim 2008
Hayal'in Odası
Günümüz görsel sanatlarını işgal eden gereksiz organizmalara cif etkisiyle gelen başarılı şahsiyet Hayal Pozantı, geçmişten günümüze hayata geçirdiği eserlerini Play Studio’da sergileyecek bizlerde mest olacağız. Şimdiye dek yaptığı say say bitmez illüstrasyonlar arasında T-box, Bant Dergisi, Beymen, Radyo Eksen, Nike ve daha birçok mainstream markaya yeni bir bakış açısı getiren çalışmalarıyla diğer rakiplerinden sıyrılan, gerçekten farklı tarzıyla bas bas bağıran güzide bir sanatçı o. Çizimleriyle birlikte doğurduğu, onların bir uzantısı olan fotoğraf çalışmaları ve moda tasarımlarıyla da sürekli ‘ben burdayım!’ diyor. Tepkisiz kalmayınız, gidiniz, geziniz, görünüz, gördürünüz efendim.
9 Ekim 2008
11 senenin ardından gelen albüm
Metro Area grubuyla tanınan Morgan Geist, 1997'de yayınladığı The Driving Memoirs'in ardından ikinci solo albümüyle dans pistlerine geri döndü.
Detroit sound'unun İngiliz yorumuna hayran olan, bu müzikten aldığı ilhamla sektöre 1994 yılında giriş yapan New Jersey çıkışlı Morgan Geist, Double Night Time’ı yayınlamadan önce müziğe küsme noktasına gelmiş. Sebebi ise müzik piyasasının gidişatından memnun olmaması. “15 yaşındayken internet olsaydı ve orada parçalarımı yayınlayabilseydim bu durum beni aşırı derece heyecanlandırırdı. Plak şirketi yönetmeye başlayıncaya kadar (Environ) kayıtlarımın satılıp satılmaması açıkçası umrumda değildi, ama insan 35 yaşına gelince hayatını geçindirmeye önem veriyor. Artık albüm yayınlanmadan üç ay önce insanların iltifatlarda bulunması beni sektörden soğutuyor!”
Peki bu kadar pesimizmin ardından Double Night Time nasıl su yüzüne çıkabildi? Bunun cevabını da veriyor Geist: “Sadece 1997’de yayınlamış olduğum bir albümle ölmek istemedim!” Her ne kadar bu süreçte yaşadığı motivasyon sorunlarından albüm kaydetmemek için binbir sebep bulsa ve yaratıcılığının yerlerde süründüğünü hissetse de bu albümü bitirebilmiş, iddialı da.
Morgan şu ana kadar ürettiği kayıtlarda ilk defa bu albümde vokal kullanmış, imdadına Junior Boys’dan Jeremy Greenspan dingin sesiyle yetişmiş. Her ne kadar parçaların hepsini kendisi yazmış olsa da (City of Smoke and Flame hariç, onu da beraber yazmışlar) albüm buram buram Junior Boys kokuyor. Hatta bana deseler ki bu Junior Boys’un yeni albümü, vallahi inanırdım! Tabii bu Morgan ile Jeremy’nin aynı tarzlara olan ilgisinden kaynaklanıyor: electro pop, electro disco, synthpop ve techno pop. Bu ikili bir araya gelince de bu tarzların güzel bir örneği ortaya çıkmış.
Double Night Time’da basit, sakin, sıcak synth’lerin kullanıldığı, keyifli electro pop parçaları yer alıyor. Albüm Greenspan’ın beyaz soul yorumu ve Geist’in kaygan kompozisyon yapısıyla, Geist’in Metro Area’dan sonraki en başarılı çalışması olarak değerlendiriliyor. Albümde yer alan en iyi parçalardan Detroit’le de aynı isimle yayınlanan EP’de Carl Craig imzalı iki de remix bulunuyor. Double Night Time’la ilgili daha fazla yorum yapmak da artık size kalmış.
Sanatçıyla ilgili bir haber daha kendisinin artık daha fazla DJ’lik yapmak istemiyor oluşu. DJ’liği çok sıkıcı ve yapay bulurken, canlı performanslar sergilemeyi tercih ettiğini belirtiyor. Albümü kapsamında da performanslarına başlamış durumda, video paylaşım sitelerinde son görüntüleri izleyebilirsiniz!
Kim demiş köpekler iyi müzik yapamaz diye?
Robot (Daft Punk) veya çizgi roman kahramanı (Kavinsky) elektronik müzik icracılarına çoktan alıştık. Bir de bunların electro-techno’cu köpüş versiyonu var. Rex The Dog işi abartıp röportajlarında soruları havlayarak cevaplıyor!
Rex The Dog Kompakt’la anlaşmak için sözleşmeye patiyi bastıktan sonra bir kaç sene sahibinin kimliği gizlendi. Bazıları onun Alman br electro/techno prodüktörü olduğunu iddia etti, bazıları ise süper zeki mutant bir köpek olduğunu. En sonunda bu kişinin 90’ların başında JX adı altında kayıtlar yayınlayan İngiliz prodüktör Jake Williams olduğu ortaya çıktı. Jake Williams’ın patileriyle erişemediği tuşlara basarak Rex’e yardım ettiği de iddialar arasında!
Rex’in artık kim olduğu bilinse de hala kimliğini neden gizlediğine dair resmi bir açıklama yok. Jake kibarca bu soruları cevapsız bırakıyor. Bu sırrın arkasında Jake’in konuşmaktansa müziğini konuşturmak istemesinin yattığı tahmin ediliyor. Bu kulağa klişe gelse de, Rex karakterinin ciciliği ve Jake’in marjinal duruşu bunu göz ardı etmemi sağlıyor.
BBC Radio 1 programcısı Annie Mac ile yaptığı röportajda evet için bir, hayır için iki kere havlayarak cevap veren Rex için Jake, evet hayırla cevaplanamayan soruları Rex adına konuşarak cevaplıyor, “O” ya da “biz” öznelerini kullanarak. Annie Mac’in programında ayrıca Rex’in minimix’i de yayınlandı.
70’lerin synth’lerine olan merakıyla tanınan Jake, JX ismiyle yayınladığı kayıtlarla (misal 93 yılının kulüp marşı Son of a Gun), henüz 16 yaşındayken adından söz ettirmişti. Planet Perfecto, Mekka ve Trouser Enthusiasts gibi gruplara dahil olmuş, kalitesiz olduğunu düşündüğü türden mainstream müzikle uğraşmış olmanın utancıyla kendine Rex kimliğini yaratarak müzikal kariyerinde temiz (ama biraz tüy döken) bir sayfa açmış.
2000 yılından beri bilimum remix’ler (Depeche Mode'dan Photographic, The Knife'dan Marble House, Mylo'dan Drop The Pressure, Client'dan Radio, The Prodigy'den Girls, Soulwax'ten E Talking, Röyksopp'tan Beautiful Day Without You) ve 7-12 inçlikler yayınlayan Rex The Dog, biraz geç de olsa bir albüm yayınlama kararı aldı. 1 Eylül 2008 itibariyle de sadece kendi kayıtlarını yayınlamak için kurduğu Hundehaus Records etiketiyle debut uzun çalarını satışa sundu. I Can See you; Can You See Me? isimli single’ı ise albüm öncesinde piyasaya sürüldü, video klibi yayınlandı. Single Oliver Huntemann, Drop The Lime gibi isimlerin remix’lerini de içerdi.
Rex The Dog’un albümünün çıkması neden bu kadar zaman aldı, o da merak konusu. Rex The Dog Show, Rex The Dog’un iki - dört sene önce yayınlanan 12 inçlik kayıtların A ve B side’larında yer alan Frequency, Prototype, Maximize, I Look into Mid-Air’in kırpılmış versiyonlarından, iki eski remix’inden (The Knife’ın Heartbeats’i ve The Sound’un Tony The Beat’i) ve tabii bir kaç yeni parçadan oluşuyor.
Yeni parçalardan Itchy Scratchy’ye vokallerde Ping Pong Bitches'in parmağı dokunmuş. Diğer yeni parçalar sırasıyla Gecko, Bubblicious, Heartsong, Circulate ve Italian Skyline. Bunlar Rex The Dog’un eski parçalarına aşina olanları pek şaşırtmıyor, ama kendini tekrarladığını da düşündürtmüyor.
Rex The Dog albüm kaydı sırasında ağırlıklı olarak (ben çok anlamsamda) Korg 700S ve CASIO CZ230-S’den yararlanmış. Albüm electro’dan, tech house’dan ve electro pop’tan nasibini almış. Ortaya son derece eğlenceli, yüksek tempolu, kulüp ortamına uygun, evde de baştan sona dinlenebilecek kalitede bir eser çıkmış. Rex The Dog Show, benim için senenin en iyi elektronik müzik albümleri biri.
Bu arada Jake’in canlı performanslarına da kendi çizdiği, Rex’in günlük aktivitelerinin gösterildiği animasyonlar eşlik ediyor. En kısa zamanda Rex’in ülkemiz topraklarına pati basması temennisiyle, finito.
8 Ekim 2008
Kitsuné'den yeni toplama
7 Ekim 2008
Little Boots
14 Eylül 2008
Babylon açılıyooor!
11 Eylül 2008
Nick Curly
13 Ağustos 2008
En cool haftasonu
Streetwaves
Streetwaves bir exchange festivali. İstanbul 2010 ekibi Avrupa Kültür Başkenti (AKB) olmasına 2 seneden az kalmışken diğer AKB'lerle ortak çalışmaları sürüyor. 2008 AKB'si Liverpool'un Streetwaves festivaline Türkiye'den Galatasaray Lisesi'nden Karavan grubu katılırken, burada da Caddebostan sahilinde Karavan'ın yanı sıra İngiliz gruplar The New Haze, Apsen Grove, Beaker Folk of the Bronze Age sahne alacak. Kapanış performanslarını ise Hayat isimli leziz albümleriyle dikkatleri üzerinde toplayan Sakin ve Mor ve Ötesi yapacak. Yanlız konserin 18:00'da başlayıp 23:30'da biteceğinizi belirtiz, geç kalmayınız. Migros'tan biralarınızı alıp çimlere kurulup konserin keyfini çıkartınız!
Ada'da Gevende
Bu cumartesi gecesi saat tam 21:00'de Kabataş'tan bir tekne kalkacak, ama bu teknen yolcularının çevredekilerden çok farklı bir amacı olacak. Şarkılar türküler derken Büyük Ada Prenses Koyu'na demir atılacak, sahnede Gevende, mindelerin üzerinde bizler, mangalda pişen köftenin kokusu, ellerde bira, DJ kabininde DJ at Work ve Harun İzer, Playstation, denizin ferahlığı derken sabahın dördüne kadar arkadaşlarla kakara kikiri ve dönüş vakti. Yanaşan iki tekneyle isteyen Kabataş'a isteyen Bostancı'ya, evin yolu tutula!
Lounge 102 The Birthday
Üzülerek bildiriyoruz ki festival sezonu kapanıyor. Kıppır kıpır bir haftasonunu bize yaşayan Global Gathering'in ardından, Chill Out sonrasında gelen yoğun talebe dayanamayan Lounge 102 yazın son festivalini takdim ederek doğumgününü dinleyicileriyle kutluyor. Boğaz'daki muhteşem konumuyla Sepetçiler Kasrı'nda manzaraya karşı Sebastien Tellier'in insanın ruhuna dokunan parçalarını ya da Nouvelle Vogue'ın bossa nova tarzında yorumladığı new wave'in en iyi örneklerini, keyifli bir pazar gününde dinlediğinizi hayal edin. İtiraf edin bu hayır diyemeyeceğiniz bir teklif. Figli Di Madre Ignota ve Dzihan & Kamien'in de performans sergileyeceği bugünde müzik 16:00'da başlayacak. İyi ki doğdun Lounge 102!
6 Ağustos 2008
5 Ağustos 2008
Tadı damağımızda kalan Björk
Lenny Kravitz konserinden dört gün sonra Kuruçeşme Arena’ya tekrar ayak bastığımda karşılaştığım manzaraya şaşırdım. Çünkü konserin başlamasına neredeyse bir saat kalmıştı ve alandaki “kalabalık” tek tek sayılabilecek kadardı. Arkadaşımla beraber 300 YTL’lik biletle girilebilen sahne önünün hemen arkasına, sahneyi görebileceğimiz en uygun noktaya kurulduk ve konserin başlamasını bekledik. Arena, konser başlayana kadar doldu dolmasına ama Lenny Kravitz’deki kalabalık yoktu, hatta dolmayan sahne önünü doldurabilmek için arkadaki şanslı seyircilerin girmesine izin verdiler. Biz de onlardan biri olduk, en öndeki muhteşem yerimizi kaptık. (Kolonların hemen önündeki bu yerin tek kusuru, bas sesleri titreyen ciğerlerimizde hissetmek olacaktı.)
Konser beklenen saatten on dakika sonra başladı. Björk’ün on kişilik bandosu (Wonderbrass) tek sıra halinde sahneye çıktı, arkalarından hoplayıp zıplayarak Björk geldi, ağzında son albümü Volta’nın giriş parçası Earth Intruders’ın sözleriyle. Kırmızı ve lameli ilginç elbisesi, parlak taytı, çıplak minik ayakları, minik boyuyla ve dev sesiyle karşımızda duruyordu. Kimseye benzemiyordu, yine orjinaldi. Sahneyi süsleyen bayraklar mor ve kırmızı ışıklarla renklendiriliyordu. İlk parçada sahneden yükselen alevler tüylerimizi ürpertti. Seyirciyle iletişime girmekten kaçınan Björk sevilen parçalarını ardı ardına seslendirdi. Parçaları da albüm versiyonlarından daha farklı bir şekilde yorumladı; bazılarını da sadece üflemeli enstrümanlar kullanan on kişilik bandosu eşliğinde seslendirdi.
Sırasıyla Hunter, Pagan Poetry, Desired Constellation, The Pleasure Is All Mine, Joga, Overtrue, Immature, Army Of Me, Triumph Of Heart, Five Years, Cover Me, Wanderlust ve Hyperballad’ı seslendirdi. Bir parçasında ellerinden beyaz iplikler saçtı, sürekli dans etti, elleriyle parçaların ritimlerine eşlik etti, ponpon benzeri ipe bağlı aksesuarını salladı ve Pluto ile sahneden ayrıldı. Performans konserden çok bir ayini andırıyordu, biz Björk’e tapan hayranları, o da ayin yöneticisiydi. Zaman zaman kendinden geçtiğini hissettik Björk’ün. Ve elbette kendimizin de!
Bise, Anchor Song ile başlayan Björk kapınışı son albümünden Declare Independence ile yaptı, parçaya başlamadan önce söyleyeceği son parça olduğu haberini de verdi. İzlandalı, turnesinin daha önceki ayaklarında bu parçayı Çin’deyken Tibet’in bağımsız olmasına, Tokyo’da ise Kosova’nın bağımsızlığına ithaf etmesiyle tartışmalara yol açmıştı. (Bu olaylar sonrasında Björk’ün Sırbistan’daki Exit Festival performansı iptal edildi, Çin’de Björk’ün web sitesine ereşim yasağı koyuldu). İstanbul’da ise politik mesajlar verme gereği duymadı sanatçı. Sahnenin arkasından yansıyan, aynalarla sahnede zikzaklar oluşturup gökyüzüne dağılan yeşil lazerler, üstümüze uzun bir süre yağan konfetiler, müziğin doruğa ulaşan temposu, güçlü baslar ile mükemmel bir kapanışla sahneden indi.
Sadece 1,5 saat süren konserin tadı damağımızda kalmış, Björk’e, ekibine, parçalarına, zıplamalarına, transa geçmesine doyamamıştık. Ayin bu kadar kısa sürmemeliydi. Daha Bachelorette, All Is Full Of Love dinlemeliydik. Belki seyircinin durgunluğundan, belki dikkatini dağıtan fotoğraf makinelerinden rahatsız olmuştu (İtiraf ediyorum, en önden bolca fotoğraf ve video çektim). Her ne kadar kısa sürse de, izlediğim en iyi beş konser arasında yerini aldı.
Björk’ü bir kez daha dünya gözüyle görebilmek dileğiyle. (Bu arada Volta Tour iki konser sonra bitiyor. 7 Ağustos’ta Portekiz’de, 15 Ağustos’ta son konserlerini verecek olan Björk, The Dull Flame of Desire adlı parçasının single’ını eylül sonu yayınlamaya hazırlanıyor. Parçada Anthony Hegarty vokaliyle sanatçıya eşlik ediyor.)
31 Temmuz 2008
Kollarımıza uçan Lenny Kravitz
Yer Kuruçeşme Arena. Saat 21:00. Sahnenin en önlerinde rahat görebileceğimiz bir yer bulduk, dünyanın en iyi rock vokalistlerinden biri olarak gösterilen Lenny Kravitz’i heyecanla bekliyoruz. Kravitz’in parçalarını sevmeme rağmen kendisinden pek hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Kendi aramızda insanlara “artiz” derken referans alabileceğimiz, kelimenin tam anlamıyla artist olan Lenny Kravitz’in boyundan büyük egosundan pek hoşlanmıyordum. Hatta 21:00’da başlaması gereken konsere 22:00’de başlamasına da gıcık oldum! Hürriyet’te İstanbul konseri öncesinde yapılan bir röportajda ise kafamdakinden çok farklı bir sanatçı profili çiziyordu, son derece mütevazıydı. Egoist olsun veya olmasın, seyirciyle iletişiminin çok iyi olduğunu bu konserle anladım.
Lenny Kravitz, ilk albümünden Bring It On isimli biraz sıkıcı bir parçayla başladı performansına. Çok havalı bir giriş yapmak için kasmadı. Siyah pantalonu, içinde beyaz bluz, içinde bir yelek ve üstünde siyah bir ceketle, kısalttığı saçlarıyla binlerce kişinin karşısına çıktı. İlk parça bitince buraya ilk defa geldiğini, çok mutlu olduğunu, konsere trafikten dolayı geç kaldığını söyleyerek samimi bir özür dileyerek kendini affettirdi. Always On the Run, Once You Dig In, son albümden pek sevmediğim başka bir parça daha, ardından en güzel aşk parçalarından It Ain’t Over ‘Til It’s Over’ı muhteşem grubuyla seslendirdi. Dancin’ Till Dawn’u yaklaşık 10 dakika boyunca çaldı ve sonlara doğru Another Brick In The Wall ve Billie Jean nakaratlarını da söyleyerek seyirciyi mest etti. Sıradaki parça Be’de ise trompet ve saksafon soloları konserin İstanbul Caz Festivali kapsamında olduğunu bize hatırlattı. Her parçasını 10 dakika çalmaya devam eden Kravitz, Stillness of Heart’ta seyirciye uzun uzun sözlere eşlik ettirdi. Son albümünün en iyi parçalarından I’ll Be Waiting’de ise sadece piyanosuyla solo çalmaya başlayan sanatçıya, sonlara doğru grubu tekrar katıldı.
Bu romantik parçadan sonra konser tekrar hareketlenmeye başladı, biz de zaten bunu bekliyorduk. Muhteşem bir girişle American Woman başlarken seyirci zevkten dört köşeydi, sonrasında ise parçayı uzatmadan hızla Fly Away başladı. Klibi 1998 yılında yayınlanmaya başladığında ortaokulda Fly Away ile Lenny Kravitz’i ilk kez dinlemiş, kendisini pek sevmemiş, ama parçasına hayran olmuştum. İlk işim gidip CD’sini almak olmuştu, dolayısıyla parçanın benim için önemi büyüktü ve konserin başından beri o anı bekliyordum. O an geldiğinde konserdeki en mutlu insanlardan biri bendim. Herkes gibi avazım çıktığı kadar bağırarak şarkıya eşlik ettim, parçanın bir kısmını da video’ya kaydettim. Fly Away sonrasında dünya barışı mesajları veren Kravitz, (bu mesajlardan sonra geleceğine emin olduğumuz) Let Love Rule’u çalmaya başladı. Sololarla beraber her parçayı 10 dakika çaldıysa bu parçası 20-25 dakika uzattı, ama iyi de etti!
Hızını alamayan sanatçı en önde hayranlarının önünden geçip onlara elini uzattı, herkes dijital kameraları ve cep telefonlarıyla bu anı ölümsüzleştirme peşindeydi. Sonrasında ise daha da abartarak sanatçı seyircinin arasında girdi, hayranları onu havaya kaldırdı, bir kısmı onu elleyebildi, ona ulaşmaya çalışan hayranları kalabalığı dalgalandırırken sahneye geri döndü. Teşekkür ederek sahneden ayrıldı.
Açıkçası bu haraketi beni çok şaşırttı. Bir dünya starının seyircilerin arasına atlaması, elden ele dolaşması! Hiçbir sanatçı bu kadar samimi olmamıştı (ya da bazı şeyleri fazla kaçırmamıştı). Böyle bir konser bis olmadan bitemezdi ve turnesindeki diğer ayaklarının sonunda yaptığı gibi Are You Gonna Go My Way ile unutulmaz bu konseri gece yarısında bitirdi.
Kylie Minogue’a verdiğim para içime oturduktan sonra Lenny Kravitz konseri için verdiğim paraya helal olsun, iyi ki gelmişiz diyerek Kuruçeşme Arena’dan, pazar günü Björk konserinde tekrar görüşmek üzere ayrıldım.
Lenny Kravitz live @ Kuruçeşme Arena
Disco'yu yeniden keşfeden renk adamı
‘I Created Disco’nun kaydı sırasında sadece son derece eski bir Amiga bilgisayar kullanmış Harris, bir de ses prosesörü. Ortaya çıkanları ise Pitchfork Cinderella hikayesi olarak niteliyor, çünkü kasabasından Londra’ya iş bulmak için gelen, başarısız olan ve nitekim geri dönen gencimiz; Myspace sayesinde majör bir plak şirketiyle anlaşma yapar, İngiltere Top 10 listelerine girer ve hatta sonrasında Kylie Minogue’un albümü için onunla beraber parçalar kaydeder!
Albüm son derece basit, ama kesinlikle eğlenceli, dans edilesi parçalardan oluşuyor. Parça boyunca tekrar eden sözler (‘Merrymaking at My Place’deki ‘my house’ gibi ya da ‘This Is the Industry’ örneği), basit bass groove’lar, synth’ler ve programlanmış bateri vuruşları sürekli devam ediyor. Bazı müzik eleştirmenleri bu basitliği “yüzeysel” bulsalar da halt etmişler. Calvin Harris albümden çıkan, eğlenceli bir klibi de olan son single ‘Merrymaking at My Place’de evine çağırdığı bir sürü insanla yaptığı partiyi anlatırken (ve tabii evin altı üstüne geliyor), ‘Colours’da kızlara onları beğenmesi için siyah beyaz yerine neon renklerde (‘Neon Rocks!’) giyinmelerini gerektiğini belirtiyor. Renkli giyinmeyen hatunlardan rahatsız olduğunu söylüyor, çünkü dünyada muhteşem renkler var diyor. Hangi çeşit kızları beğendiğini anlattığı ‘Girls’ parçasının klibinde ise farklı renkli kıyafetler ve peruklar takan hatunlar ise renk merakına gönderme niteliğini taşıyor. Calvin Harris disco’yu yaratamasa bile yeniden keşfediyor. 80’lerin esintilerini geleceğin disco sound’uyla birleştirerek mp3 player’larımıza, radyolarımıza ve gittiğimiz kulüplere getiriyor.
Albümü tanıtmak için bir de turneye çıkan Calvin Harris, Faithless ve Groove Armada’yla beraber İngiltere’de performans sergiledi. Canlı performanslarında vokalleri üstlenen sanatçı, sesinin aslında çok iyi olmadığını ama performans sırasında kaplan derisinden yapılma bir şapka giydiğini söylüyor! Şaka bir yana canlı performans grubu sahnede gerçekten enerjik, zaten kendisi pek yerinde durmuyor.
Calvin’in başarısını keşfedenler arasında başta söylediğim gibi Kylie Minogue da oldu. Calvin, Minogue’un ‘X’ albümündeki 'In My Arms' ve 'Heart Beat Rock'ı yazdı ve prodüktörlüğünü üstlendi. Sanatçının parmağı ayrıca porselen bebek Sohpie Ellis-Bextor’un Eylül 2008’de yayınlanacak dördüncü stüdyo albümüne de değdi. Sonuçları ise merak konusu.
Calvin son olarak İngiliz rapper Dizzie Rascal’ın parçası ‘Dance Wiv Me’ye yaptığı katkıyla gündeme geldi. Albümde yer almayan ve sadece dijital olarak yayınlanan ‘Dance Wiv Me’, Dizzie Rascal’ın Grime MC tarzından, Calvin Harris’in dans ettirme etkisinden ve Chrome’un R&B dokunuşundan yaratılmış. Klibinde ise bir barda oturan Dizzie Rascal ve Chrome’un çevresinde Amerikan R&B sanatçılarının kliplerinden aşina olduğumuz açık seçik giyinmiş dans eden erotik kızlar dans eder, barmen rolündeki Calvin Harris de barın arkasından vokaliyle kendilerine eşlik eder.
Calvin Harris ikinci albümünün kayıtlarının bulunduğu laptop’unu havaalanında kaybetme tehlikesiyle karşılaşmış, ama sonra laptop’un bulunduğunu ve kendine teslim edileceğini açıklamış. Sanatçının yeni albümünü ve FG 93.7’nin düzenlediği Global Gathering Festival Istanbul’dak performansını heyecanla bekliyoruz. Performans öncesi Calvin Harris hakkında çok bir fikri olmayanlara Calvinharris.tv adresini kurcalamalarını ödev olarak veriyorum. Sözlünüz 9 Ağustos’ta!
23 Temmuz 2008
Global elektronik müzik randevusuna hazır mısın?
Uluslararası elektronik müzik festivali Global Gathering ikinci kez İstanbul’da!
En sevdiğiniz DJ’leri ve grupları; gün boyunca denizin, güneşin ve kumsalın tadını çıkarttığınız, teninizin yanmaktan hala sıcak olduğu bir günde, denizin yanındaki dev bir sahnede izlemek kulağa nasıl geliyor? Üstelik isterseniz gece de plajda arkadaşlarınızla ve/veya sevgilinizle kamp yaparak. Mükemmel diyen müzikseverleri duyar gibiyim.
Bu sene Rock’n Coke, Radarlive gibi festivallerin iptaliyle oluşan açığı kapatan tek isim FG 93.7, Parkorman’da düzenlenen Electronica Festival’ın tadı henüz damağımızdayken yeni organizasyonuyla karşımıza çıkıyor. 40’dan fazla sanatçı performansı, kamp imkanı, deniz, plaj ve birçok aktivite Global Gathering Istanbul 2008’de bir araya geliyor. Geçtiğimiz sene Gümüşdere Kumluk Mevii, Kilyos’taki Burç Beach’te düzenlenen festival bu sene Burç Beach’in bir yanına, Seanergy Beach’e taşınıyor. Festival katılımcıları gündüz kapı açılışı saatinden akşama kadar house, techno ve trance tarzlarının en önemli DJ’leri eşliğinde festivalin keyfini çıkartabilecekler. Sadece 1000 adet satılacak kombine+kamp biletini sahiplerinin Pazar günü akşama kadar Seanergy Beach’te konaklayabileceklerini, sıradışı bir haftasonu tatili yapabileceklerini de belirtelim.
Calvin Harris ile rengarenk bir festival!
Festivali festival yapan en önemli unsur elbette sanatçılar! Festivalin headliner’ı canlı performans sergileyecek olan Calvin Harris. Calvin Harris’le ilgili söylenebilecek çok şey var. Mesela Kylie Minogue’un son albümündeki iki hiti ‘Heartbeat Rock’ ve ‘In My Arms’ parçalarının yaratıcısı olduğu ya da albümü ‘I Created Disco’ ile gerçekten disco’yu yeniden yarattığı ve birbirinden eğlenceli, dans etmeye teşvik edici disco parçaları ürettiği. Sanatçıya dair en sevdiğim özellik ise (benim gibi) ‘renkleri’ sevmesi. Resmi web sitesi Calvinharris.tv’ye girenler, kliplerini izleyenler ya da son albümündeki ‘Colours’ parçasının sözlerini bilenlerin (“Nasıl giyindiğin ve ne giydiğin benim için önemli değil, ama mutlaka üstünde renkler olsun!”) anlayacağı gibi Harris renkleri çok seviyor ve rengarenkliğini 1980’lerden esinlenmiş parçalarına da yansıtıyor. İlk albümü olan ‘I Created Disco’ yayınlandığında sanatçının Faithless ve Groove Armada gibi dans müziğinin ‘baba’larıyla turneye çıktığını da not düşelim. Festivale gidecek olanlar önceden mutlaka ‘I Created Disco’yu dinlesinler ve konserde Harris’e eşlik etsinler!
DJ’lerin bazı parçalarını çok iyi bilirsiniz ama kime ait olduğunu bilmezsiniz ya, Global Gathering’de setini çalacak olan Eric Prydz de benim için ve muhtemelen çoğumuz için aynı durumda. Bunu da DJ’in en popüler parçası olan ‘Call On Me’yi Beatport.com’da dinlediğimde anladım. 2004 yılında ‘Call On Me’ ile İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin single listelerinde haftalarca bir numarada kalan İsveçli DJ ve prodüktör Eric Prydz, Pink Floyd’un ‘Another Brick In The Wall’ yorumu ‘Proper Education’ ile de tanınıyor. Meğer bütün parçalarını biliyor, sadece Eric Prydz’a ait olduğunu bilmiyormuşum! House, techno ve electro elementlerini barındıracak son derece eğlenceli bir set dinlemeye hazır olun.
Sağlam isimler
Senelerin eskitemediği efsanevi DJ’i Sasha da Global Gathering Istanbul’un önemli konuklarından. Benim gibi pek progressive/trance sevmeyenlerin bile saygıyla dinlenmesi gerektiği Sasha, 80’ler ve 90’lar boyunca elektronik müziğin popülerleşmesine ve gelişmesine katkıda bulundu. John Digweed ile ortaklığıyla da zamanında gündemde olmuştu.
Hakkında bir şeyler karalamak istediğim son isim de geçtiğimiz senelerde ülkemizde de son derece popülerleşen, Grammy ödüllü elektronik müzik ikilisi DeepDish’in beyni Dubfire. Ali ‘Dubfire’ Shirazinia, solo setlerinde DeepDish’in karakterini oluşturan muhtelif groove’larını, enerjisini bize daha sert bir şekilde yansıtacak.
Bu sağlam isimlerin yanı sıra Above&Beyond, Axwell, geçen yazın en hit parçasının sahibi Samim, Umek, Sanver Van Doorn, Markuz Schulz, Nic Fanciulli ve Valera Eston performans sergileyecek diğer popüler isimler. FG 93.7’nin DJ kadrosu da cabası.
8-9 Ağustos 2008 tarihindeki Festival’e katılmak isteyen müzikseverler biletlerini Biletix’ten temin edebilirler.
Festivalci gençliğin haftasonu günlüğü!
Electronica Festival ve Massive Attack konseri aynı haftasonuna denk gelirse...
Etienne De Crecy ile, ana sahnedeki performanslar sona erdi. müziğin sabaha kadar devam edeceği dans çadırına taşındı kalabalık. Ülkemizde de çok sayıda hayranı bulunan dünyaca ünlü Fransız DJ David Guetta’nın performansını izlemek için gelenlerin sayısı, çadıra girişi oldukça zorlaştırdı; itişe kakışa içeri girildi. Guetta, adına yakışır bir şekilde kalabalığa son derece enerjik capcanlı dakikalar yaşattı. İki gün boyunca dans çadırının en kalabalık anları Guetta ile yaşanmasına rağmen havalandırma probleminden bitmesini beklemeden çadırdan ayrılanlar oldu.
22 Temmuz 2008
Electronica Festival Istanbul 2008 @ Parkorman
27 Haziran 2008
Electro’nun karizmatik prensi: Tiga
Purelectronicmag.com'da yayınlandı
Nihayet beklenen gerçek oluyor: Daha önce 2 kere ülkemize gelecek olup da bir türlü gelmeyi başaramayan, electro’nun en hareketli ve cool ismi Tiga’ya FG 93.7’nin organize ettiği Electronica Festival sayesinde kavuşuyoruz! Peki Tiga bizi ne yaptı da bizi bu kadar heyecanlandırıyor, bu satırlarda sizinle paylaşıyoruz.
22 Haziran 2008
Róisín Murphy live @ santralistanbul
Róisín'i en önden izlerken, insanların bana çarpmasını mümkün olduğunca engelleyerek ve haliyle kamerayı titreterek çekmeye çalıştığım videolar...
20 Haziran 2008
Róisín Murphy
17 Nisan 2008
DJ Mehdi
Electro ve hip hop’ın kesiştiği noktada DJ Mehdi'yle kesişiyor yolumuz. Paris banliyölerinde doğup büyüyen, Tunus kökenli Fransız zencisi DJ Mehdi, Fransa’nın underground hip hop sahnesinin en önemli prodüktörlerinden biri olmasının yanı sıra; Daft Punk, Cassius, MC Solaar, Futura 2000 ve Asian Dub Foundation gibi isimlerin de electro sound’larını hip hop ile birleştirme gibi iddialı bir başarının mimarı. Ed Banger’dan yayınladığı son albümü Lucky Boy ile solo kariyerinin en büyük çıkışını yapan DJ Mehdi; “Lucky Boy”, “I Am Somebody” “Hot-o-Momo” gibi parçaları ile electroseverlerin kalbinde taht kurdu. Hafta sonunun tartışmasız en eğlenceli, en heyecanlandıran etkinliğinin ev sahibi Mehdi, Babylon’un DJ kabininde olacak. Fikri bile iç kıpırdatıcı!